NAZAN ÖZCAN (Arşivi)
Sarışın olan az fettan değil. Bir masum oluyor, bir şuh. Çığlık çığlığa bağırıyor, aklına geleni küt diye söylüyor, bıcır bıcır konuşuyor. Esmer olan daha hanımefendi, duru ve daha olgun ama daha anarşist, kendisi hakkında konuşmaktan sıkılıyor. Ama ortak noktaları yok dersek, burnumuz uzar mazallah! Bir kere ikisi de çok güzel, ne istediklerini, ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar ve bizim en sevdiğimiz kısım, ikisi de hafif 'çatlak'! Ve tabii en önemlisi ikisi de bu hafta vizyona giren, Perihan Mağden'in "İki Genç Kızın Romanı"ndan Kutluğ Ataman'ın "İki Genç Kız" ismiyle uyarladığı filmin başrol oyuncuları. Yani bebekkız Handan/Vildan Atasever ile öfkeli Behiye/Feride Çetin. Yönetmenleri Kutluğ Ataman'ın deyişiyle "Onlar yeni Türkan Şoray'la yeni Filiz Akın". Yönetmenlerinin bu yakıştırması ikisini de zevkten mest ediyor. Ne de olsa ikisi de onlarla büyümüş ve onlara hayran. İkisi de son derece onurlanmış ama akılları başında olduğu için evet öyleyiz demiyorlar, aksine onların yerini kimse tutumaz diyorlar.
En baştan söyleyelim, Perihan Mağden'in kitabını okuyanları ve okumayanları gerçekten sıkı bir film bekliyor. Kitaptaki o ergenlik çağı sıkışıklığı duygusu acayip bir şekilde filmde de var. Yönetmenin yeteneği bu elbette ama oyuncuları da inkar etmemek lazım. İki genç kızımız çok uzun süreler aranmıştı ve kesinlikle "doğru elmalar" seçilmiş. Arada Vildan'ın "Heyecandan öleceğim" çığlıklarını saymazsak, ikisinin kahkahaları ve karşılıklı rol kapmaları son derece eğlenceliydi.
Feride Çetin'in oynadığı Behiye, Boğaziçi Üniversitesi'nde okuyan, varoşlarda yaşayan, öfkeli, akıllı ve biraz da arızalı bir kız. Varoşlardan ve kendi yaşamından kaçmak istiyor. Handan ise Levent'te bir sitede metreslik yapan bir anneyle yaşıyor ama son derece yanlız. O da kendi hayatını değiştirmek istiyor. İki genç kızın dostluğu böylece başlıyor. Vildan ile Feride'nin film hikâyesi ise şöyle: Feride Çetin, Pazartesi'nden beri Perihan Mağden'ı okurmuş. Elbette "İki Genç Kızın Romanı"nı da okumuş, ama Mağden'in "Haberci Çocuk Cinayetleri" ve "Refakatçi"sine daha bir bayıldığını itiraf ediyor. Sinema-Televizyon mezunu olarak filmin çekileceğini duyunca biraz Kutluğ Ataman'ın yanında "hamallık" yapayım diye gitmiş önce. "Elle dövüşme sanatı olan wing chu yapıyorum. Üstümde eşofmanlarım filan gittim. Sen de gir seçmelere dediler. Hiç seçmeye katılmamışım, sinirlendim ne işim var benim burada diye. Kameramanla atıştık biraz. Sağa dön sola dön filan diyorlar. Niye dönüyorum ya... Onu izlemişler komik gelmiş, çağırdılar". Behiye burada da, Handan yok. Handan o sırada TÜRVAK'ta. Oyunculuk eğitimi alıyor. "Kitabı okudum, çok beğendim. Handan'ın karakter analizini yapmaya başladım. Handan ne kötü ne iyi. İkisini de içinde barındırıyor. Yalnız bir kız ve zor bir karakter. Bu analizi yaparken bana bir broşür geldi, 'Behiye Handan'ını arıyor' diye. Telefon ettim, ben Handan olmak istiyorum diye. Birkaç görüşmeden sonra seçildiğimi duyunca, sokaklarda çığlık çığlığa bağırıyordum". Böylece iki genç kız kafelerde, evde, sokakta Handan'la Behiye'yi tartışa konuşa oturtmuşlar. Üç aylık okuma provalarından sonra çekime de başlamışlar. Her ikisinin de dediği karakterleri yüzünden çok acı çektikleri. "Çekimler sırasında çok üzdü o karakter beni, hep ağladım. Çok incitti. Çok komik geliyordu, karakterimden çıkamadım filan diyenler. Hadi canım filan diyordum. Ama benim başıma da geldi. Behiye kendiyle sorunları olan, yarım dengede olan bir kız. Her şeyle kavga ediyor" diyor Feride, sözü alıyor Vildan; "Çok yalnız bir çocuk, annesine annelik yapıyor neredeyse Handan. Behiye'nin sınıfsal durumu var ama onun ailesi var. Handan'ın kimsesi yok. Ben çok açık oynayan bir insanım, dobrayımdır ve hissettiklerini söyleyebilen bir insan. Handan kendini gizleyen ve sinsi bir karakter. Şeytan demek istiyorum ben ona. Kartları gizli oynuyor. Ben hayatımda hiç öyle olmadım".
Diplomatlık hayalleri suya
25 yaşındaki Feride Çetin İstanbullu. Hentbolcu baba ve jimnastikçi annenin üç çocuğundan ortancası. Anne baba genleri sağolsun, "Hiç belli etmem, basketbol oynamıştım Galatasaray'da" diyor. Halkalı'da süper liseyi bitiriyor. "Okul birincisiydim ama disipline de giden bir öğrenciydim. Müdürle kavga ediyordum. Jan Dark'lıktı aslında" diyor ki, bu halleri de hafif Behiye'yi andırmıyor değil. Lise yıllarında sinema filan hak getire, Mülkiye okumaya karar veriyor. Ama kısmetsizlik üniversitede İstanbul İletişim'in sinemasını kazanıyor ve "sinemaya âşık oluyor". Marmara Güzel Sanatlar'da bir de master patlatıyor. 10'a yakın kısa film çekiyor, CNN Türk'te, belgesellerde ve "gavur" kanallarında çalışıyor. Ama hep kamera arkasında. "İnsanlar canımı sıktığında çabuk bırakabiliyorum, bıraktım". Bir sene kadar Şehir Tiyatroları'nın Tiyatro Laboratuvarı'nda ders alıyor. Yazma işiyle uğraştığını da ekleyelim. Gelecek planları pek fazla yok, oyunculuktan çok senaristlikle ilgileniyor. "Eksik olan bu Türkiye'de. Öyle bir uzun metraj çekmek istiyorum, ama kısa filmler de beni mutlu ediyor. Çok çalışmak istediğim yönetmenler var, mesela Zeki Demirkubuz". Ayrıca biçki dikiş işi de geliyor elinden, STK'larda çalışmak da